Смекни!
smekni.com

T rk deyimler ve T rk dilinde onlar n rol d r (стр. 1 из 4)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ............................................................................................
BÖLÜM I

1.1.Meydana gelme ve geliştirme...................................................

1.2. Açıklamalı deyimler sözlüğü ..................................................

1.3. Deyim aktarmasi ......................................................................

BÖLÜM II

2.1. Deyimlerin hayatı.....................................................................

2.2. Deyimlerin tercüme çeşitleri......................................................

KAYNAKLAR........................................................................................

SONUÇ.....................................................................................................

GİRİŞ

Deyim:İki veya daha fazla sözcüğün bir araya gelerek kendi anlamlarından başka anlam taşıyan sözcükler üretmesine diyoruz.

Deyimler, bir dilin belki binlerce yıllık tarihi içinde gelişip olgunlaşması safhasında, o dili konuşan milleti acı-tatlı, müsbet-menfi hayat tecrübesini derin izlerini taşıyan...adeta, ilacı konsantre eden hap gibi, anlam yoğunluğu yüksek bir-iki kelimelik terkiplerdir. Bunlardan mahrum bir dil, tadı-tuzu olmayan yavan bir yemek...ahengi olmayan, rastgele ağızdan çıkması bir söz ve beyan gibidir.Deyimler olmadan o dilin zenginliği noksan kalır. Deyimler, ait olduğu dili kullanan milletin zeka kesinliği ve kavraklığının,kısa ve özlü ifade gücünün bir özlüsüdür. Deyimlerle takviye edilmiş konuşma ve yazılı metin daha çekici ve daha tesirlidir.

Deyimlerin özellikleri:

a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez,
herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.

Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,
"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,
"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar"
denilemez,
"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: "baş başa vermek" ve "kafa kafaya vermek" gibi.

Araya başka kelimeler girebilir:
"Başını derde sokmak" Başını son günlerde hep derde soktu.

b) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: "Çam
sakızı çoban armağanı", "dili çözül-", "dilinde tüy bit-", "dilini yut-"

c) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.

1. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:

ağzı açık, kulağı delik,
eli uzun, kaşla göz arasında,
bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,
can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,
pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,
kafayı ye-, aklı alma-,
akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,
bel bağla-, çenesi düş-,
göze gir-, dara düş-,

2. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada
öykücüklere dayanır.

Yorgan gitti, kavga bitti.
Dostlar alışverişte görsün,
Çoğu gitti azı kaldı,
Allah bana ben de sana,
Atı alan Üsküdar'ı geçti,
Tut kelin perçeminden,
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.
Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,
Ne şiş yansın ne kebap,
Fol yok yumurta yok ..

d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler.
Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar.
Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için
ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur.
Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır.
Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.

e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam
kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede
kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın
ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?

Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var

MEYDANA GELME VE GELİŞTİRME

Nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşan atasözlerinin tamamıtümce şeklindedir. Kısa ve kalıplaşmış özlüsözler biçiminde rastladığımız deyimler,daha önceki kuşakların yargılarını ve gözlemlerini genellikle dilsel bir imge şeklinde,bizlere yaşamımızda yol gösterici birer kural olarak sunarlar.

Deyimler ise toplumca benimsenmiş, genellikle kalıplaşmış sözcük öbeklerinden

oluşmaktadır. Benzetme, eğretileme, örtmece gibi değişik söz sanatlarından yararlanandeyimleri, bir hadiseyi, bir durumu betimlemek, ifade etmek için kullanırız. Atasözlerinden farklı olarak, hüküm özelliği taşımayan deyimler, bir tümce içinde örülü olarakkullanılmadıklarında eksik ve anlamsız kalırlar.

Atasözleri ve deyimleri betimlemek ve açıklamak oldukça güç bir iştir. Güncel an-

lamlarını kavrayabilmek için onların bir sözce ya da metin içinde geçiyor olmaları gerekmektedir.

1965'te çikan Atasözleri ve Deyimler adlı kitabımıza yurdumuzun her
yerinde kullanılan sözleri almış, bölgelere özgü olanları almamıştık.
1989 tarihine değin yapılan beşinci baskıda bu tutum değişmedi. 1991'deki altıncı
baskıda kimi bölge sözlerine de yer vermiş, bunları ulama başlığı altında
kitabın sonuna eklemiştik. Yedinci baskıya genel ve yerel birkaç yüz söz daha
ekleme gereğini duyunca, bunları ve önceki ulamaları asil metne katma
zorunluluğu kendini gösterdi. Böylece ilk baskıda 5700 olan söz sayısı şimdi
8977'ye ulaştı.

Yeni baskılarda yerel sözlere de yer vermemizin nedeni, bunlarin -toplumsal
gelişmelerle birlikte- genellik kazanmakta ya da kazanabilir nitelikte
olmalarıdır.
Radyo, televizyon, gazete, dergi, telefon, okul, tren, otobüs, uçak gibi
eğitim ve ulaşım araçlarının çogalması, bölgeler arasindaki ayrılıkları
gittikçe azaltmaktadir: Nitekim 50-60 yil önce yazı dilimizde görülmeyen
birçok bölge sözcükleri simdi yayın araçlarımızda ve toplumun dilinde
kullanılmaktadır. Bunun gibi, birtakim yerel deyimler
de bölgelerinin sinirini asarak genellesmektedir.
Şu da var ki bir söze kesin olarak genel ya da yerel demek kolay değildir. Çünkü bu niteleme, bilgi ve görgü düzeylerine göre kisiden kisiye degisir: Bir kişinin genel nitelikte gördügü sözü, baska bir kişi bu nitelikte görmeyebilir; işitmemiş de olabilir. Kitabımızın söz sayısını çogaltmamıza ve kullanış alanlarının sınırını biraz genişletmemize bu durum yol açmıştır.
Burada bir konuya daha değinmek istiyorum: Genel ve yerel sözler
arasındaki sınırın kesin olarak çizilememesi durumu, kimi sözlerin atasözü
ve deyim sayılıp sayılmaması konusunda da vardir.

Her dilde deyimler vardir. Toplumbilim, ruhbilim, eğitim,
ekonomi, felsefe, tarih, ahlak, folklor... gibi birçok konuları ilgilendiren
ve birçok yönlerden inceleme konusu edilmeye değer olan bu ulusal varlıklar,
deyiş güzelligi, anlatım gücü, kavram zenginligi bakımından pek önemli dil
yapılarıdır.
Bizdeki eskiden sav, mesel, tabir diye anılmış olan ve eski, yeni konuşma

dillerinde manzum, mensur yazılar arasında kullanılmış ve kullanılmakta
bulunan atasözleriyle deyimler, birçok kimselerce derlenmiş ve kitap olarak
yayimlanmış ise de ne gibi özellikleri bulunan söze atasözü, ne gibi
özellikleri bulunan söze deyim denilmek gerektigi ciddi
olarak incelenmemiştir. Başta Sinasi'nin Durub-i Emsal-i Osmaniyye'si olmak
üzere bütün derlemeler, atasözleri adı altında verilen deyimlerle, deyim adı
altında verilen atasözleriyle ya da ne atalarsözü, ne deyim olan birtakim
laflarla doludur. Bu karışıklık sürüp gitmektedir. Her iki söz çeşidinin
ortak niteliği olan özlü, kalıplaşmış, hoşa giden bir anlatım aracı olmak,
bu sözleri birbirine karıştırmanın başlıca nedenidir. Biz bu incelememizde
birleştirici nitelikleri de ayırıcı nitelikleri de göstermeye çalışacagız ve
bu konu ile ilgili eserlerde gördügümüz yanılmaları belirttik.
Atasözlerinin ve deyimlerin ana niteliklerini çizmek o kadar güç bir şey
değildir. Ama kimi zaman -gökkuşaginin yan yana bulunan iki rengi arasında
oldugu gibi- atasözleriyle deyimler ve bunlarla bayağı sözler arasında kesin
bir sınır bulunmadığından, bir sözün niteligi ikircimli bir konu olur.
Bununla birlikte sarı, yeşil, mavi nasıl ayrı ayrı renkler olarak varsa
atasözleri, deyimler, bayağı sözler de öylece, nitelikleri ayrı söz çeşitleri
olarak vardır.
Otuz yıl öncesine kadar deyime de, terime de tabir ve istilah deniliyordu.
Eskiden hem atasözlerinin hem birtakım deyimlerin başka bir adı da meşhur
sözler idi.
Yeniler gibi eskiler de darbimesel, meşhur söz, tabir, istilah
sözcüklerinin özelliklerini belirtmemişler, bunlar arasındaki farkları
göstermemişlerdir.

Atasözleri
Bizim, gelenekle yerlesmis bir atalarsözü almayisimiz vardir. Bu anlayisa
göre atasözleri, ulusal varliklardir. Tanri ve peygamber sözleri gibi ruha
isleyen bir etki tasirlar. Inandirici ve kutsaldirlar. Nitekim eski bir

atasözü söyle der: Atalar sözü Kur'ana girmez, yaninca yelisür (Birlikte
kosup gider; ondan geri kalmaz). Atasözleri, genis halk yiginlarinin
yüzyillar boyunca geçirdikleri denemelerden ve bunlara dayanan düsüncelerden
dogmuslardir. Ulusun ortak düsünce, kanis ve tutumunu belirtir, bize yol
gösterirler. Bir atasözüyle belgelendirilen tutumun dogrulugu herkesçe kabul
edilir. Anlasmazliklarda bir atasözü en büyük yargicidir.

AÇIKLAMALI DEYİMLER SÖZLÜĞÜ

DEYİM: Çoğunlukla gerçek anlamından ayrı bir anlam taşıyan, en az iki sözcükten oluşan kalıplaşmış söz ya da sözcük grupları.eş.Tabir.

Deyimlerin Özü:

-Genellikle gerçek anlamından sıyrılarak başka bir anlama bürünürler:
“Dilinde tüy bitmek”, “El, ağzı ile kuş tutmak” gibi...

-Kimi deyimlerde, asıl anlamlarından tamamıyla sıyrılmazlar. Yerine göre asıl anlamından da alınabilir, daha başka bir anlama da gelebilir. Bunu cümle içindeki kullanılış şeklinden anlarız.
Örneğin “Baltayı taşa vurmak” deyimiyle ilgili olarak: Gerçekten de bir balta taşa vurulabilir; bu söz asıl anlamından ayrı olarak “ağzından dokunaklı, incitici bir laf kaçırmak” gibi mecazlı bir anlama da gelebilir. Bunu cümle içinde sözlerin gelişinden anlarız.
“Kırk yıllık oduncu, baltasını taşa vurmasın mı?”
“Kendini bilmezin biri baltayı öyle bir taşa vurdu ki.”
“Baltayı taşa vurmak” deyimi, birinci cümlede gerçek; ikinci cümlede ise mecazi anlamında kullanılmıştır.

-Kimi deyimler de, sadece kendi sözlük anlamlarında (gerçek, asıl anlamında) kullanılır, başka bir anlam taşımazlar.
Örnek: “Hem suçlu hem güçlü.”
“İyiye iyi, kötüye kötü demek.”

Sözdizimi:

-Deyimler, sözdizimi bakımından üç grupta ele alınabilir:
1) Sonları bir mastarla (-mak/-mek) biten deyimler:
İğne ile kuyu kazmak.
Çam devirmek.
2) Cümle şekline deyimler:
Ağzını bıçak açmıyor.
Kaleminden kan damlıyor.
Dostlar alışverişte görsün.
3) Yukarıdaki iki türe de girmeyen, daha çok birleşik sözcüklere benzeyen deyimler:
İlk gözağrısı. Bağrı yanık.
Kaşla göz arasında. Bir içim su.

Kalıpların Özelliği:

-Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Şekli, sözdizimi, sözcükleri değiştirilemez. Örneğin, “Yok devenin başı” deyimi “Devenin başı yok” biçimine sokulamaz. Yine “Kırdığı ceviz kırkı geçti” yerine, bir sözcüğü değiştirilerek “kırdığı fındık kırkı geçti” denilemez.

-Deyimler kalıplaşmış olmakla beraber, bazı deyimlerin kalıpları büsbütün donmuş sayılmaz. Sonları bir mastarla bağlananlarla, cümle biçiminde olan bazı deyimler, birleşik fiiller gibi çekilebilir. Çekimi göre de zamirleri değişir, sözcükleri değişmez. Örneğin, “gözden düşmek” deyimi: “Gözden düştüm, gözden düştün, gözden düştü; gözden düştük, gözden düştünüz, gözden düştüler” şeklinde çekilir.
Kalıpları büsbütün donmuş sayılan ya da tarihi bir anekdota bağlı bulunan deyimler kesinlikle çekime gelmez; “eski çamlar bardak oldu” gibi.